- “Standartların çok üzerinde sözleşmeler imzaladık. Ancak nedeni olmadığımız koşulların mağduru olduk. Kazanımlarımız bir bir elimizden gitti. Alın terimizin karşılığını ancak bu kadar koruyabildik.”
- “Her on yılda bir ekonomik krizle karşı karşıya kalıyoruz. Sonuçta fatura bize kesiliyor. Bizi bir “krizsavar” gibi, ülke ekonomisinde kötü giden her şeyin merhemi sanıyorlar. Sıktıkça sıkıyorlar…”
TÜRK-İŞ Genel Sekreteri ve Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri yarın başlıyor. Talepleriniz neler?
İlk görüşmemizi yarın gerçekleştireceğiz. Bu sözleşmeye hazırlanırken çok dikkatli ve titiz bir çalışma yürüttük. Üyelerimizin talep ve beklentilerini karşılamak için onların da katılımıyla gerçekçi bir taslak hazırladık. Biz iki yılda bir imzaladığımız MESS Grup Toplu Sözleşmeleri öncesinde üyeleri üzerinde anket uygulayan tek sendikayız. Bu yönüyle ülkemizde endüstriyel demokrasiyi en yaygın şekilde uygulayan bir sendika olma özelliğini taşıyoruz. Çünkü biz, üyelerimizin hak ve özgürlüğü için verdikleri mücadelede, onların sözüne, kararına ve taleplerine saygılıyız.
‘ÜYELERİMİZE ANKET YAPTIK’
Bu kez de, son üç sözleşme döneminde olduğu gibi, anket uygulamasıyla başladık. Önce, Konda kamuoyu araştırma şirketine yaklaşık 10 bin üyemiz üzerinde yüz yüze bir araştırma yaptırdık. Ardından kendi araştırma merkezimizin hazırladığı yazılı bir anket formunu MESS’e muhatap işyerlerindeki bütün üyelerimize dağıttık. Daha sonra da, örgütlü olduğumuz işyerlerinin bulunduğu bölgelerde temsilcilerimizle çalıştaylar düzenleyerek onların görüşlerini aldık ve taslağımızı bu çalışmalardan aldığımız verilere dayanarak hazırladık.
Hazırladığımız taslakta önce saatlik ücreti 65 liranın altında olan üyelerimizin saatlik ücretlerini 65 liraya çekiyoruz. Daha sonra herkese birinci 6 ay için yüzde 80 oranında bir artış talep ediyoruz. Ayrıca her kıdem yılı için de saatlik ücretlere üç lira talebimiz var. Sosyal haklara talep ettiğimiz oran ise yüzde 150. İkinci, üçüncü ve dördüncü aylar için de enflasyon üzerine 5 puan istiyoruz.
- Ekonomik krizi de göz önüne aldığınızda teklifinizde geçmiş yıllarla kıyasladığınızda nelere daha çok dikkat etmeniz gerekti?
İddiayla söylüyorum ki, biz bugüne kadar imzaladığımız sözleşmelerle büyük başarılar elde ettik. Örneğin 2017’de “Yüzyılın Sözleşmesi” dediğimiz sözleşmeyi imzaladık. Sözleşmeye otururken ilk altı aylık enflasyon yüzde 3,2 idi, biz yüzde 38,28 talep ettik, pazarlık sonucu, ilk 6 ay için yüzde 24,63 aldık.
Ardından 2019 sözleşmesi geldi. Ekonomik krizin başlamasına, sanayi kesiminde sorunlar yaşanmasına rağmen yine kazandık. Altı aylık enflasyon yüzde 6 idi. Biz yüzde 20 talep ettik, mücadelemiz sonucunda ilk 6 ay için yüzde 17,12 aldık. Çıtayı yine aşağı düşürmedik.
Son sözleşmemizde de aynı başarıyı gösterdik. Üstelik bu sefer, MESS tarihinde ilk kez olarak sözleşmeyi işkolumuzdaki diğer sendikalarla birlikte imzaladık. İlk altı ayda, yüzde 27,44, ikinci altı ayda, yüzde 41,93 aldık. Üçüncü altı ay zammı da yüzde 26,97 oldu.
Bununla da yetinmedik. Ekonomik koşulların ağırlaşması nedeniyle Türk Metal ve MESS tarihinde ilk kez bir ara protokolle yüzde 34 oranında bir ek zam daha aldık. Dördüncü altı ayın zammını da eklediğimizde sözleşme döneminde sağlanan artış toplam yüzde 229.96’ya ulaştı. Sosyal hakları da eklediğimizde bu oran yüzde 239.22’ye çıktı.
‘STANDARTLARIN ÜZERİNDE SÖZLEŞMELER İMZALADIK’
- Kazanımlarınızı elinizde tutabildiniz mi?
Bu oranlar ülkemiz sendikal yaşamında örneğine rastlanması mümkün olmayan oranlardır. Yani biz her zamanki gibi işimizi başarıyla yaptık. Ülke standartlarının çok üzerinde sözleşmeler imzaladık. Ancak ne yazık ki, yine nedeni olmadığımız koşulların mağduru olduk. Bütün bu olumlu sürece rağmen, bizim dışımızdaki ekonomik gelişmelere daha fazla dayanamadık. Pandemiydi, işyeri duruşlarıydı, çip kriziydi, ekonomik krizdi, komşularımız arasında yaşanan savaştı derken, kazanımlarımız bir bir elimizden gitti. Alın terimizin karşılığını ancak bu kadar koruyabildik. Hayat pahalılığına ve enflasyona ancak bu kadar göğüs gerebildik. O nedenle, teklifimizi tüm bu kayıplarımızı giderecek ve yeni kazanımlar elde edecek bir şekilde hazırladık.
- Teklifiniz işçileri tatmin etti mi, nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Biz öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, geçen yüzyıldan bu yana neredeyse her on yılda bir ekonomik krizle karşı karşıya kalıyoruz. Bugün de ülkemiz derin bir ekonomik kriz yaşıyor. Ancak bizim açımızdan vahim olan, yaşanan krizin bedelini yine bizim ödemek zorunda bırakılmamız. Bunu uygulanan vergi politikalarıyla ödüyoruz, hayat pahalılığıyla ödüyoruz, ödüyoruz da ödüyoruz… Yani sonuçta fatura yine bize kesiliyor. Bizi bir “krizsavar” gibi, ülke ekonomisinde kötü giden her şeyin merhemi sanıyorlar. Sıktıkça sıkıyorlar… Sıktıkça sıkıyorlar…
‘TALEPLERİ YANSITTIK’
Bütün bu yaşananlar ve ekonomik sorunlar nedeniyle üyelerimizde bu sözleşmeyle ilgili elbette ki büyük bir beklenti var. Ancak başta da dediğim gibi, biz bugüne kadar hazırladığımız taslakları hep üyelerimize sorduk, onların taleplerini taslağa yansıttık. O nedenle ben, her konuşmamda arkadaşlarıma bu taslağın onların taslağı olduğunu ve sahip çıkmaları gerektiğini hatırlatırım. Arkadaşlarımızın ezici bir çoğunluğunun taslaktan memnun olduklarını söyleyebilirim.
Arkadaşlarım hiç merak etmesin. Bu taslağı hazırlarken gösterdikleri özeni ve kararlılığı, bu taslağı savunurken de göstersinler, mücadelemize destek olmaya devam etsinler, gerisini bize bıraksınlar. Bu sözleşme adına yaraşır bir sözleşme olacak. Çünkü bu sözleşme, Cumhuriyetimizin 100. yılında, Türkiye işçi sınıfı için Cumhuriyet sözleşmesi olacak.
- Toplusözleşme süreçlerinde en sık karşılaştığınız zorluklar neler, zorlukları aşmak için neler yapıyorsunuz?
Ülkemizde sendikal hak ve özgürlükler açısından birçok sorun var elbette, ancak biz sözleşme süreçlerinde iki temel sorun yaşıyoruz. Birincisi, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları. Açıklanan enflasyon rakamları toplumun büyük bir kesimini tatmin etmiyor. Daha da açık ifade etmek gerekirse, insanlar bu oranlara inanmıyor. Çünkü herkes yaşadığını biliyor, çarşıya, pazara gittiğinde alamadığı meyvenin, markete gittiğinde alamadığı etin fiyatının ne kadar arttığını görüyor.
‘AYRI BİR GEÇİNME ENDEKSİ İSTİYORUZ’
TÜİK’in açıkladığı bu enflasyon bizim enflasyonumuz değil. Biz işçiler için ayrı bir geçinme endeksi talep ediyoruz, kimsenin dikkate aldığı yok. Ancak gelin görün ki, memurundan emeklisine, kamu işçisinden özel sektör işçisine kadar herkes açıklanan bu oranlara göre artış alıyor. Bizi zora sokan en önemli nedenlerden biri budur.
‘BİR GÜN BİLE GREVE ÇIKAMADIK’
Bir diğeri, grev hakkımızı özgürce kullanamıyor olmamız. Biz her sözleşme döneminde, sözleşmemiz uyuşmazlığa girdikten sonra grev kararı aldık, ardından uzlaşamadık, bu kez de grev uygulama kararı aldık. Ancak bugüne kadar bir gün bile greve çıkamadık. Kararımızın hemen ardından grevimiz “genel sağlık ve güvenlik” gerekçesiyle ertelendi. Oysa bizim işkolunun bu gerekçelerle hiçbir ilgisi yokken. Anayasamızın bize tanıdığı grev hakkını özgürce kullanamıyor olmamız bizim elimizi kolumuzu bağlıyor.
- Her ay yeni zamların yolu açılıyor, işçinin durumu nasıl?
Bakınız, son dönemde ülkemiz bir ekonomik krize girmiş, her şeyin fiyatı üçe, dörde katlanmış, enflasyon almış başını gitmiş ama patronlara, zenginlere hiçbir şey olmamış. Onlar her zamanki gibi karlarına kar katmış. İşte büyüme rakamlarına bakın, Türkiye 2022 yılında yüzde 5.6 oranında büyümüş. Sermayenin bu büyümeden aldığı pay 52.4’ten 54.5’e yükselmiş. Çalışanların aldığı pay ise yüzde 31’den yüzde 26.3’e düşmüş. Bu yılın rakamları da aynı. Dünyanın neresinde böyle adaletsiz bir gelir transferi var? Dünyanın neresinde böyle adaletsizlik, haksızlık var? Bu koşullarda işçinin nasıl olduğunu siz düşünün.
- Asgari ücret belirlendikten sonra aylar içinde anlamsızlaştı. Emekçiye yönelik hükümetten talebiniz nedir?
Evet, ne yazık ki, asgari ücret her artırıldığında daha yürürlüğe girmeden fiyat artışlarının gölgesinde kalıyor. Yani imzalanan tutanağın daha mürekkebi kurumadan asgari ücret erimeye başlıyor. Başta temel gıda maddeleri olmak üzere, zorunlu harcama
giderlerindeki artışlar nedeniyle asgari ücretin satın alma gücü geriliyor. Bu asgari ücretle işçinin ailesiyle birlikte temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi mümkün değil. Bizim talebimiz, yaşanabilir bir asgari ücretin belirlenmesidir. Öncelikle insan onuruna yaraşır ve işçilerin geçimi rahatça sağlayacak bir tutarda olmasıdır.
‘ÜLKEMİZ ADINA BİR UTANÇ’
Türkiye ne yazık ki, asgari ücretliler ülkesi haline geldi. Araştırmalar asgari ücret civarında bir ücretle çalışanların oranının yüzde 60’larda olduğunu gösteriyor. Avrupa ülkelerindeki oranları dikkate aldığınızda, bu ülkemiz adına bir utançtır. Tabii bu arada, asgari ücretin artırılması kadar önemli olan konu, ülkemizde asgari ücretle çalışanların sayısının düşürülmesidir. Asgari ücret kapsamının düşürülmesinin yolu ise sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılarak toplu pazarlık kapsamının genişletilmesidir.
Ülkemizde sosyal adaletten, çalışma barışından, refah toplumundan söz edeceksek, o zaman adil bölüşümden de söz etmeliyiz. Ülkemizde demokrasiden, barıştan, özgürlükten, insan haklarından söz edeceksek, herkes için insan onuruna yakışır bir yaşam isteyeceksek, o zaman hakça bir paylaşımdan da söz etmeliyiz. Bunun yolu da, örgütlü olmaktan, sendikalı olmaktan, özgür toplu pazarlık sistemi içinde üretmekten ve hakça bölüşmekten geçmektedir.
‘BİZ BIKTIK ONLAR BIKMADI’
- Orta Vadeli Program’da (OVP) ‘öncelikli reform alanı’ olarak düzenlenmek istenen “İkinci Basamak Emeklilik Sistemi” emekçide kaygı yarattı, kıdem tazminatı tehlikede mi?
Kırk yılı aşkın bir süredir çalışma hayatının içindeyim. Kıdem tazminatı tartışmasının olmadığı bir gün bile hatırlamıyorum. Biz bunu konuşmaktan, tartışmaktan, eylem yapmaktan bıktık, bunu gündeme getirenler bıkmadı.
İşçilerin 1936’dan bu yana en önemli güvencesi olan kıdem tazminatına el koymak, özellikle de son dönemlerde fona devretmek, işbaşına gelen her hükümetin gündeminde oldu. Bunca yılda birbirinden farklı 15 taslak hazırlandı, ancak işçi sınıfının direnişi sayesinde hiçbiri yasalaşamadı. Hatırlayın Covid-19 salgınıyla uğraştığımız günlerde bile taslaklar hazırlanmıştı.
‘KIDEM TAZMİNATI GÜVENCEDİR’
Bir kez daha tekrarlamak isterim ki, kıdem tazminatı, işçi sınıfının 87 yıl önce elde ettiği ve kullandığı bir haktır. İş güvencesine olumlu etki yapan bir düzenlemedir. İşçinin emeğinin yıpranma bedeli, emeklilik ikramiyesi, ücretin ödenmeyen kısmı gibi özellikler taşımaktadır. Kıdem tazminatı, iş ve gelecek güvencesidir. Türkiye işçi sınıfının ve TÜRK-İŞ’in kırmızı çizgisidir. Milyonlarca çalışanı ilgilendiren kıdem tazminatı hakkından hiçbir şekilde vazgeçilemez. Eğer bu konuda düzenleme yapmak isteyenlerin söylediği gibi, amaç tüm çalışanların kıdem tazminatı alması hedefleniyorsa, bunun yolu son derece basittir, o da sendikal örgütlenmedir. Sendikalı işçiler açısından kıdem tazminatı diye bir sorun yoktur.
- Türk Metal Sendikası’nın gelecekteki hedefleri ve vizyonu nedir, önümüzdeki yıllarda Türkiye’deki işçi hareketi için ne öngörüyorsunuz?
Türk Metalli olup da sendikasının büyüklüğünü, gücünü, üyelerine sunduğu olanakları bilmeyen yoktur. Yıllar önce, sosyal sendikacılık olarak ifade ettiğimiz kavram artık yerini yeni bir kavrama bıraktı. Buna “Yeni Nesil Sendikacılık” diyoruz. İlkelerimiz ve sendikacılık anlayışımız gereği, bugüne kadar üyelerimizden aldığımız her kuruşu yine onlar için harcadık. Mesleki eğitimlerin yanı sıra üyelerimizin eşleri ve çocukları için eğitimler, seminerler düzenledik. Boş zamanlarını daha iyi değerlendirsinler diye sosyal tesisler kurduk. Aileleriyle güven ve huzur içinde tatil yapsınlar diye, Türkiye’nin en güzel beldelerinde beş yıldızlı tatil köyü ve otel yatırımları yaptık. Sadece geçen yıl 70 bin üyemizi, eş ve çocuklarıyla beraber 250 bin kişiyi otellerimizde, tatil köylerimizde misafir ettik. Üstelik bunu ceplerinden bir kuruş harcatmadan yaptık.
Türk Metal çınarı bu anlayışla büyümeye devam edecek. Üretmek, kazanmak ve kazandırmak aşkıyla, insana sevgi, emeğe saygı düsturuyla metal emekçisinin kalesi olmaya devam edecek. Daha yapacak çok işimiz var.
‘İŞÇİYE GÜVENİM BİTMEYECEK’
Türkiye işçi sınıfına gelince, benim işçi sınıfına olan güvenim ve umudun hiç bitmedi, bitmeyecek. Bizler bugün Cumhuriyetin ikinci yüzyılına tanıklık ediyoruz. Bizim dedelerimiz bu Cumhuriyeti kanlarıyla, canlarıyla kurdu. Babalarımız, genç cumhuriyeti nasırlı elleriyle ayağa kaldırdı. Fabrikalarda, atölyelerde alınlarının teriyle ürettiler. Bacaları tüttürdüler, çarkları döndürdüler. Cumhuriyetimizi yoktan var ettiler. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı, onlara olan borcumuzu ödemek için, demokrasimizin ve kardeşliğimizin pekişmesi için bir fırsattır. Milli gelirden hakça pay almak için, emeğin sömürülmediği bir düzen için, vergi adaleti için, örgütlü mücadele ve toplusözleşme hakkı için, yani insan gibi üretmek, hakça bölüşmek ve insanca yaşamak için bir fırsattır. Türkiye işçi sınıfının bu fırsatı iyi değerlendireceğini düşünüyorum.
PEVRUL KAVLAK KİMDİR?
1962’de Kırıkkale’de doğdu. İlk ve ortaeğitimini MKEK Çırak Okulu’nda, lise eğitimini ise Kırıkkale’de tamamladı. Çalışma yaşamına 1979 yılında MKEK Silah ve Tüfek Fabrikası’nda başladı, Çerkezköy’de Profilo Telra Elektronik işyerinde devam ettirdi. 1998 yılında Türk Metal Sendikası Çerkezköy şube başkanı oldu. 2002 yılında Türk Metal Sendikası Genel Sekreterliği, 2005’te genel başkan yardımcılığı, 2009 yılında genel başkanlık görevini üstlendi. Beş dönemdir bu göreve seçilen Kavlak, aynı zamanda TÜRK-İŞ Genel Sekreterliği görevini yürütüyor. Uluslararası Avrasya Metal İşçileri Federasyonu’na (UAMİF) 2011 yılında genel başkan seçilen Kavlak, beş dönemdir bu görevi yürütüyor. Kavlak’ın IndustriAll Avrupa Sendikası’nda da icra kurulu asil üyeliği bulunuyor.